Halide Halid

Halide Halid

22 Nisan 2025 Salı

Günün Kutlu Olsun Çocuk

Günün Kutlu Olsun Çocuk
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Halide Halid Araştırmacı yazarBugün senin günün, ÇOCUK.

Dünyaya gelişinle evreni nurlandırıyorsun ÇOCUK.

Dünya senin güzelliğinle güzelleşiyor.

Sen doğduğunda kaç anne-baba mutluluktan kanatlanıp uçmak istiyor.

Sen doğduğunda kaç anne-baba yıllardan sonra ANNE, BABA gibi kutsal göreve sahip oluyor.

Sen evlerin neşesi, huzuru, mutluluğun anahtarısın ÇOCUK.

Sen, gelişiyle ailesini bu zorluklarla dolu hayatta güçlü olmaya, her acıya, kötülüğe rağmen ayakta durmaya neden olan bir güçsün ÇOCUK.

Maalesef, doğuşundan rahatsız olan bazı anne babalar da var.

Senin güzelliğinden, senin bereketinden, senin sevginden mahrum olan insanlar da var.

Sen doğduktan sonra taşıdığı 9 ayın zorluklarını önemsemeden seni yurt kapılarına, çöp kutularına atan anneler de var.

Senin doğacağını duyup senden kurtulmak için annene şiddet gösteren babalar da var.

Azerbaycan’da güzel ata sözü var “Çocuksuz ev susuz değirmene benzer”

Bu sözün anlamı büyük. Bu sözle atalarımız senin nasıl bir güce, nasıl bir kuvvete sahip olduğuna işaret etmişler.

Bugün dünya zalimleşmiş, ÇOCUK.

Bugün seni doğduğuna pişman eden zalimler var. Kimi savaş nedeniyle sana da kurşun sıkmaktan, kimi seni taciz etmekten, kimi kendi zevki için öldürmekten çekinmez oldular.

Bu zalim dünyada senin açlıkla da kastine duranlar var.

Bütün bunlarda senin hiçbir suçun yok ÇOCUK.
Sen doğarken ne anne babanı seçebilirsin, nede hangi çevrede, hangi ortamda yaşayacağına karar verebilirsin.

Dün Hocalı’da seni katlettiler, bugün Gaze’de seni katlediyorlar.

Sen direniyorsun, sen mücadele ediyorsun, sen düşmana baş eğmiyorsun.

Sen çocuk halinle düşmanla savaşıyorsun. Savaştıkca da bir gün bütün  dünyada huzurun, sevginin, birliğin, dostluğun zafer çalacağına emin olmak istiyorsun.

Sen bir başkasın ÇOCUK, bir başka.

Senin değerini bilmeyenler, seni katledenler, sana bir lokma ekmeği fazla görenler utansın.

Senin de mutlu yaşama, karnını doyurmaya, sevgi ortamında büyümeye hakkın var.

Bunları her kesten çok sen hakk ediyorsun ÇOCUK.

BAYRAMIN KUTLU OLSUN DÜNYANIN ENERJİSİ!

Devamını Oku

Renkler onun hayatının süsüdür…

Renkler onun hayatının süsüdür…
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Halide Halid Araştırmacı yazarProust: ‘Güzellik renklerde değil renklerin uyumundadır’

“Esedli Adil Beytulla oğlu 21 Haziran 1954 yılında Azerbaycan’ın cennet mekanlarından sayılan Lenkeran şehrinde doğdu.

Çocuk yaşlarından başladı onun renklere olan sevdası.

Her gün okuldan döndüğünde evlerinin yakınlığındaki Lenkeran nehri boyunca yürür, bazen nehrin bulanık, bazen akan göz yaşı gibi berrak akan suyunu, kıyısındakı ağaçları, çiçek ve çimleri hayranlıkla izlerdi.

Bir gün babası Beytullah Bey işten dönerken onunla nehrin kıyısında karşılaştı.

Evladının garip dalgınlığı onun ilgisini çekti.

-Ne yapıyorsun burada?

-Hiç, diye babasından maksatını saklamak istedi “okuldan sonra  yorğunluğumu çıkarmak için buraya geldim, bana iyi geliyor.”

Günün birinde usluca bir odaya geçip, çok sevdiği nehrin kıyısındaki manzarayı beyaz kağıda aktardı.

Oğlunun eğitimi ile düzenli ilgilenen babası onun aynı odaya sık sık girip çıktığını gördü ve kendini tutamadı. Onun peşinden odaya geçti.

Okul öğrencisi olan oğlu güzel bir tablo çizmiş, duvara asmış ve kenardan mutlulukla bu resmi izliyordu.

Baba evladının sanki Lenkerançay’dan (Lenkeran nehri) bir parça koparıp duvara astığını zannetti.

-Demek ki, sen kendi yolunu bulmuşsun.

Oğlu babasının mutluluğunu daha da arttırmak istedi.

-Benim yolum senin kalbinden geçiyor babam!

Babası “teşekkür ederim, oğlum” deyip odadan çıktı.

O resmi çizdiğinde 8.sınıftaydı. Aradan iki yıl geçtikten sonra ailesi onun meslek seçimi ile ilgili istişare etmek kararına geldi.

Oğlunu canından çok sevdiği babası uzun zamandı kalbinde saklı tuttuğu dileğini anlattı:

-Önceleri senin hukuk okumanı istiyordum. Ama çizdiğin o resimden sonra fikrimi değiştim.

Şarkıda nasıl diyor: “Kuş kanatla uçar, insan dilekle.” Sen de kendi dileğine doğru uç, kalbinin sesini dinle.

Annen de ben de sana bol şanslar diliyorum.

Böylece başladı Adil Esedli’nin renkler dünyasına bir ömürlük yolculuğu.

1974 yılında A. Azimzade adına Ressamlık Okulunu kazanan A. Esedli 1980 yılında okulu yüksek notlarla bitirdi.

1980-1985 yıllarında N.Tusi adına Azerbaycan Pedogojik Universitesinin grafik bölümünde eğitim aldı.

Öğrencilik yıllarında Azerbaycan’ın başkenti Bakü şehrinde sık sık genç ressamların yaratıcılık sergilerine katılıyor ve eserleri bu sergilerde çeşitli ödüller kazanıyordu.

Üniversiteyi bitirdikten sonra doğup büyüdüğü Lenkeran şehrindeki 10 saylı orta okulda öğretmen olarak çalışmaya başladı.

Öğretmenliğin yanı sıra yaratıcılık yolunda araştırmalarını da ihmal etmiyordu.

1986 yılı Eylül ayında o Lenkeran Çocuk Ressamlık okuluna müdür olarak atandı.

Bu satırlar uzun yıllar önce Adil Hocam hakkında yazdığım makaleden alıntıdır.

Öğretmen olarak onunla çalışma şansına sahip olmak da varmış kaderimde.

Ressam olmasam da, Adil Bey’e her zaman “Hocam” derim.

Bunun nedeni, gerçek bir öğretmen olarak gelişmemde onun rolünün büyük olmasıdır.

Ben ilk kez ressamlık okulunda “Güzel sanatlar tarihi” öğretmeni olarak çalışmaya başladım.

Kısmet öyle getirdi ki, Adil Bey müdür, ben ve beş ressam arkadaş öğretmen olarak işe başladık.

Kendisi genç olsa bile sanki yaşlı bir öğretmendi. Zora düştüğümüzde ona sorar, karşılaştığımız soruların cevabını ondan alırdık.

Bir özelliğini hiçbir zaman unutmadım. Beni ağlatarak öğretmen yaptı Adil Hocam.

Yeni dönemlerde benim derslerime girer, öğretimde herhangi yanlışımı gördüğünde öğrencilerin karşısında bana yanlışımı söylerdi.

Kalbim kırılır, ağlayarak sınıftan çıkardım. Hatta öyle anlar olurdu ki, öğretmenlikten vaz geçmeği düşünüyordum.

Zaman geçtikçe onun neden böyle yaptığını anlamaya çalıştım. Belki de yalnızken bana yanlışlarımı söylerse, kibirli davranacağımı, onu dinlemeyeceğimi düşünürmüş.

Böylece yıllar öttükçe her defa öğrenci sevgisini, saygısını kazandıkça  Adil Hocama içten teşekkürümü sunuyorum.

Yıllar geçiyor, Adil Hocamın renkler dünyasına olan deli sevdası daha da artıyordu.

O yıllarda Adil Hocamın  bir çok şehirde özel yaratıcılık sergisi açılıyor, onun adı Azerbaycan’dan dışarıda, eski Sovetler Birliğinin bir çok şehrinde tanınıyordu.

Öğrencilerinden bir çoğu onun liderliğinde öğretmen olarak çalışmaya başladılar.

1997 yılının Mayıs ayında Güney bölgesinde onun resimlerinden oluşan büyük bir sergi açıldı.

O sergide temsil olunan eserler izleyiciler tarafından ilgiyle karşılandı.

Adil Hocamın her eseri onun kalbinin sesidir, o bu sesin hükmüyle renkler dünyasının göklerine kanatlanıyor.

Onu bazen renkler dünyasının Anka kuşuna benzetiyorum.

Azerbaycan mitolojisinde bu kuş merhametin, yeni yaşamın ve dirilişin sembolüdür.

Adil Hocam da   ait olduğu sanat dünyasındaki eserlerinde renklerin birbirleriyle olan samimi temasıyla adeta hayatın güzelliklerine, toprağın ve doğanın canlanmasına hayat veriyor.

Onun farklı bir çizim tarzı var. Eserlerinin her biri insanların bazen cevabını bulamadığı soruları gündeme getiriyor.

Bazen soyut, bazen gerçekçi olan eserleri insan beynini düşünmeye zorluyor.

Onu tanıyan herkes resmin onun için ne kadar önemli olduğunu biliyor.

“Fırçayı elime aldığımda rahatlıyorum, ruhum dinleniyor. Resim yapmak benim için yemek, içmek ve uyumaktan daha önemlidir. Her rengin benim için farklı bir özelliği vardır. Soğuk renkler düşünmeme, çizdiğim eserlerin içine ulaşmama yardımcı oluyor, sıcak renkler ise bana pozitif enerji veriyor”

Adil Hocam böyle anlatıyor renklere, sanata olan aşkını.

Her eserini çocuğu kadar sever. Hayatını adadığı bu sanatta hiçbir zaman maddi geliri yüksek olmadı, mal mülk peşinden koşmadı.

Tek kazancı sanattan anlayan insanların onun eserlerine olan ilgisi ve küçük maddi bütçesidir.

Yaşı ilerledikçe kendisi için bir karar vermiş Adil Hocam.

“Ben öyle eserler yaratmak istiyorum ki, bir gün hayatta olmadığımda (Allah gecinden versin) eserlerim müzayedelerde yüksek fiyatlara satılsın” diyor.

O klasik sanatçılardan Rembrandt ve Tissan’ı çok sevdiğini vurguluyor.

Ayrıca R.Santi, L.D.Vinci ve P.Picasso’nun eserlerinin çok güzel olduğunu belirtiyor.

“Çünkü onlar farklı akımlardan esenlenen sanatçılardı. Picasso bana onlardan daha yakın. A. Azimzade adına Ressamlık okulundayken öğrenci arkadaşlarım bana espri olarak ‘sakallı Picasso’ derlerdi.

Çünkü o dönemde insan figürleri ve geometrik resimler çizmeye başlamıştım.

Şimdi de çeşitli resimler üzerinde çalışıyorum. Bir eser üzerinde çalışırken önce onu basitleştiriyor, sonra mükemmelleştiriyorum. Bu yöntem Picasso tarafından kullanılmıştır.”

Lenkeran’lı sanatçı 800’den fazla resim ve 900’den fazla grafik eser yaratmıştır.

Ressamın 200’den fazla resim ve grafik eseri Türkiye, İran, Ukrayna, Gürcistan, Rusya, İngiltere, Fransa, Polonya, ABD, Japonya, Çin, İsrail, Özbekistan ve daha birçok ülke vatandaşlarının özel koleksiyonlarında yer almaktadır.

Tanınmış ressam, 2013 yılında “Usta Sanatçı”, 2017 yılında Uluslararası “Dede Korkut” ödüllerinin yanı sıra farklı yıllarda da birçok ödüller almıştır.

Ayrıca kendisine birçok kez Kültür Bakanlığı tarafından Şeref belgesi, 3 kez de Bilimsel Metodolojik Kültürel Araştırmalar Merkezi’nin Onur belgesi ve diploması verilmiştir.

“20. Yüzyılda Azerbaycanlı sanatçılar” başlıklı sanatla ilgili makalelerden oluşan bir koleksiyon ve “Resim ve Grafik” adlı eseri basılmıştır.

2004 yılından bu yana Lenkeran Devlet Üniversitesinde doçent olarak görev yapmaktadır. 1998’den 2000 yılına kadar  ve  Mart 2019’dan Şubat 2020’ye kadar bana Adil Hocamla yeniden birlikte LDU’da çalışmak nasip oldu.

Ressamın özgeçmişi hakkında tam bilgi vermeyeceğim çünkü onun çok zengin yaratıcılık hikayesi var.

Kısmet olursa onunla yapacağım sıradaki röportajımda kendisi size hayat ve sanat hikayesini detaylı anlatır.

Bu yazımda size üstad ressamın “Kara Yusif”, “Kompozisyon”,  “Kız kuşla”. “Lenkeran.Han evi”, “Lenkaran. Çay toplayan kadınlar”. “Oğuz Kağan”, “Çarşıdan dönenler” tablolarını ve   grafik çalışmalarından bazılerını sunuyorum.

Renkler dünyasının Anka’sı, bu dünyayla soluyan değerli ressamımız geçen yıl 70 yaşına bastı.

İnşallah bu yaşı ruhu sanatla beslenen Adıl Hocamın bundan sonra yapmak istediği eserlerin gerçekleşmesine vesile olur.

Devamını Oku

Nevruz Bayramı anılarımda

Nevruz  Bayramı anılarımda
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Nevruz bayramı…
Çocukluğumun unutulmaz anılarıyla dolu bir bayram…
Bu bayramın gelişini nasıl hasretle beklerdik.
Bu yazımda Nevruz’un dünya ülkelerinde nasıl kutlandığından ve ya bu bayramın tarihçesinden bahsetmeyeceğim.
Sizlerle paylaşacaklarım benim çocukluğumun, ergenliğimin, gençliğimin yadigarı olan, benim kendisiyle ilgili unutulmaz hatıralarımı barındıran bir bayram hakkında konuşacağım.
Memleketim Azerbaycan’da, doğup büyüdüğüm Lenkeran şehrinde Nevruz bayramı bir başka kutlanırdı ve hala da kutlanıyor.
Doğru, şimdi eski örf adetler yavaş-yavaş unutulmaya başladığı gibi, Nevruz Bayramı’nın da bazı özellikleri unutuluyor.
Ama her şeye rağmen Nevruz halkımızıın seve seve kutladığı bir bayram olarak kalıyor.
Bu bayram günlerinde kimse kimsenin kalbini kırmaz, imkanlı, fakir, işçi memur arasında hiçbir ayrımcılık yapılmazdı.Herkesin kalbinde sanki sevgiden bir taht kurulurdu. Küs olanlar barışır, kalp kıranlar kırdıkları kalp sahibinden özür diler, o insandan onu affetmesini isterlerdi.
Olumsuzluğa odaklanmayalım. Nevruz’u nasıl seviyorduk, nasıl ona aşıktık onu anlatayım.
Önce Nevruz bayramının gelişinden haber veren 4 Çarşambamız hakkında kısa bir bilgi geçmek istiyorum. Çünkü bu önemli.

Halide Halid Araştırmacı yazar

Çarşamba (Türkiye’de Salı) gününe Türk milleti farklı anlamlar yüklemiştir.
Nevruz’dan önceki son dört Çarşamba’ya Azerbaycan kültüründe ayrı bir önem verilir. Nevruz yaratılışın aşamalarını simgeleyen dört öğeyle (su, ateş, hava ve toprak) ilgili kutlama geleneklerini içerir.
Nevruzun ilk Çarşamba’sı sayılan Su Çarşamba’sına Ezel Çarşamba da denilmektedir. Bugünde su havzalarında düzenleme çalışmaları yapılır, su kaynakları ve kuyular temizlenir. Henüz gün doğmadan tüm insanlar nehirlere veya kuyulara, çeşmelere gider. Önce elini-yüzünü yıkar sonra su üstünden atlar, yaralılar yaralarına su sürer. İnsanlar birbirlerinin üzerine su serperler. O gün sudan geçenlerin yıl boyunca hastalığa yakalanmayacağına inanılır.
Od (Ateş) Çarşamba’sı: Bu gelenek eski Türklerin Güneş’e ve Od’a (ateşe) olan kutsal inancından veya saygısından kaynaklanmaktadır. Geleneklere göre, bugün ateş yakılarak ateşin üzerinden atlandığı takdirde insanın içinde bulunan tüm kötülük ve çirkinliklerin yakılmış (ortadan kaldırılmış) olacağına inanılır.
Yel (Rüzgar) Çarşamba’sı: Bugün de esen sıcak veya ılık rüzgârlar yazın gelişini insanlara ve doğaya haber verir. Uyanan yel, daha önceden uyanmış olan suyu, ateşi harekete geçirir. Nevruz şenliklerindeki Yel Baba töreni geçmiş çağlardaki Yel Tanrısı inancı ile ilgilidir..
Toprak Çarşamba’sı: Ona Toprak Çarşambası veya Yılahir Çarşamba da denir. Nevruz öncesindeki son Çarşamba gününde nihayet toprak uyanır, nefes almaya başlar. İnanca göre toprak artık tarıma hazır olduğu için ona tohum serpilebilir. Söylentilere göre geçmiş çağlarda kişilerin gıda kıtlığından eziyet ve sıkıntı çektikleri bu günde Su, Ateş ve Yel bir araya gelerek, Toprak Hatunun yeraltı tapınağına konuk olarak giderler, ondan yiyecek isterler ve böylece uyumakta olan toprağı uyandırırlar.
Nevruz Bayram’ı başlayana kadar bu 4 Çarşamba’da bayram sofrası kurulur, bu bayrama özel renkli mumlar yakılır, tatlılar, şekerler, kuru yemiş Nevruz’un gelişinden haber veren bayram çöreklerimiz olan şekerbura, şekerçörek, baklava masayı süsler.
Nevruz Bayram’ı akşamında olduğu gibi Yılahır Çarşamba’da da kulak falına çıkılır, herkes kulak pustuğu evden iyi sözler, hoş haberler duymayı Allah’tan dilerdi.
Genç kızlar niyet edip filizlenen Semeni’den (buğday, nohut ve mercimekten hazırlanan Nevruz bitkisi) keser, yastıklarının altına koyarlardı ki, rüyalarında kiminle aile kuracaklarını görsünler. Ertesi gün rüya görenler görmeyenlere kendi rüyalarını hayallerine uygun halde süsleyerek anlatırlardı.
Yılahır Çarşamba akşamında biz de mahalle ve okul arkadaşlarımızla birlikte kulak falına çıkar, komşuların,akrabaların evlerine papak(şapka) ve ya küçük torbalar atardık. Ev sahipleri de onları renkli yumurtalar, şekerler, tatlı bayram çörekleriyle doldururlardı.
Bizler de mutluluktan uçarak evlerimize koşardık. Bu bayramın güzelliği ne idi biliyor musunuz?
Çarşamba akşamı papak atmadan önce akşamleyin ateş yakardık, ateşin üzerinden atlarken bağrışarak ‘Ağırlığım, uğurluğum, hastalığım ne kötü halim varsa hepsi bu ateşte yansın” derdik.
Yılahır Çarşamba akşamında her kesin masasında tere (kimi ıspanaktan, kimi de çölde biten tere adlı sebzeden yapardı bu yemeği), levengili balık, pilav oluyordu.
Nişanlı kızların evine damadın evinden bayram bohçası götürülürdü. Bohça’ya çeşit çeşit bayram nimetleriyle beraber balık da konulurdu. Balığın ağzına ise gelin için altın konulurdu. Damadın ailesinin durumuna uygun olacak şekilde ya yüzük, ya kolye ve ya bilerzik olurdu.
Çarşamba’nın ertesi gün sabahın köründe uykudan uyanır, hatta bazılarımızın gözüne uyku bile girmez, sabahın açılmasını beklerdik.
Kalkınca yeni kıyafetlerimizi giyer, Nevruz bardaklarımızı alıp velilerimiz, komşularımız, arkadaşlarımızla nehir kenarına giderdik.
Eski kıyafetlerimizden, çoraplarımızdan yanımıza alıp akar suya bırakarak “ağrımı, acımı, sorunlarımı akar suya bırakır, yeni yılda daha güzel günlere kavuşmak isterim” söylerdik.
Ninelerimiz, annelerimiz, akrabalarda olan kadınlar bir eve toplanır, bayram tatlıları, bayram çörekleri yaparlardı.
Biz çocuklar da onların yanlarında beklerdik. Fırından çıkan tatlılardan, çöreklerden ilk biz tadardık.
Lenkeran şehrinde Nevruz böyle karşılanırdı. Fakir, zengin fark etmezdi, Bayram akşamı her kesin sofrasında pilav, levengili tavuk (Lenkeran mutfakının şah yemeği) olurdu.
Masalarda ise çeşit-çeşit tatlılar, şekerler, çikolatalar, meyveler, şekerbura, baklava, şeker çörekleri bulunurdu ve yine de bulunur.
Bayram soframız Mart ayının sonuna kadar açık tutulur.
Bayram sabahından mart ayının sonuna kadar akrabalar, dostlar, komşular bir-birlerinin evine bayramlaşmaya giderler.
Azerbaycan halkının manevi değerlerinin unutulmaz bir parçasıdır Nevruz bayramı.
Nevruz etkinliklerimizin ana karakterleri olan Kosa ve Keçel’dir.(Kel)
Bayrama özel oyunları ile baharın kışla mücadelesini yansıtıyor. Kış yerini bahara bırakmak istemez ve bahar burayı almaya çalışır. Bu Kosa ve Keçel’in mizahının sembolüdür.
Nevruzda yumurta boyarlar. Beyaz, mavi, yeşil, kırmızı boyanması dört mevsimin sembolü, sevgi, barış olarak yorumlanıyor.
Nevruzda yapılan tatlılarımız goğal, şekerbura, baklavanın da farklı özellikleri var. Goğal – Güneşin, şekerbura – Ay’ın, baklava isə – Ateş’in simgesi sayılıyor.
Bizim Güney bölgesinde de Nevruz tarih boyunca gösterişli bir şekilde kutlanır.
Doğru şimdi birçok aileler ŞEHİT ailesi gibi onurlu ada sahipler. O yüzden evlatları, eşleri ŞEHİT olan insanlar onlar hayatta oldukları zaman kutladıkları gibi bu bayramı içten kutlamıyorlar.
Nereye baksalar sol yanları eksik gibi görünüyor. Artık şimdi bayram günü Şehit ailelerine de ziyarete gidilir.

Hiç unutmuyorum 20 mart 1998 Yılı idi. Rahmetli liderimiz Haydar Aliyev Karabağ’dan zorla göç edilmiş soydaşlarımız için geçirilen Nevruz etkinliğinde böyle demişti:
“Gün olacak ki, Nevruz Bayramı’nı bir yıl Şuşa’da, bir yılı Lacin’da, diğer yılı Kelbecer’de,Ağdam’da, Füzuli’de, Cebrayıl’da, Zengilan’da,Kubadlı’da kutlayacağız. Eminim ki, bu böyle olacak”.
O konuşmadan 22 yıl geçti.
2020 yılı 27 Eylül’de Ali Baş Komutanımız İlham Aliyevin “Demir yumruk” sloganı altında başlanan 2.Karabağ Savaşında Azerbaycan’nın muzaffer ordusu o toprakları düşmandan kurtardı.
“Ben çok mutluyum ki, babamın vasiyetini gerçekleştirdim” diyen Cumhurbaşkanımız 30 yıllık hasretimize son verdi.
Şimdi Nevruz Bayramı Karabağ’ımızda da büyük mutlulukla kutlanılıyor.
Bunları yazmak zorundayım. Çünkü Karabağ işgal altındayken (evet güzeller güzeli Karabağ’ımız 30 yıl düşman işgalinde kaldı) hiçbir bayramı içten sevinerek kutlamazdık. Bizlerde bir söz var “bir gözümüz ağlardı, bir gözümüz gülerdi”.
Yüce Yaradan’a şükürler olsun ki, artık Karabağ Azerbaycan olarak yeniden Nevruz Bayramı’nı kutluyor.
Gelişi ile Doğa’ya tazelik getiren, insanın ruhunu yenileyen bu Nevruz artık dünyada savaşın, katliamların, kötülüklerin sonlanmasına, insanların huzur içinde, kardeşçesine mutluluk dolu hayat yaşamalarına vesile olur, inşallah.
Bu baharda yağan yağmurlar, esen rüzgarlar evreni pisliklerden, yalanlardan, ihanetlerden temizleyeceğine inanmak isteyerek Nevruz Bayramını kutlayan her kesi tebrik ediyor, onlara sağlıklı, huzur, mutluluk, sevgi dolu ömür diliyorum.
Nevruz Bayramı’nız kutlu olsun, dostlar!

Devamını Oku

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.